Thursday, December 22, 2011

butun bos vakitlerimde


babam daglari cok severdi. bazen arkadaslari ile bir ay kackar'lara cikar, sakallari koskocaman olmus bir halde geri donerdi. muhammet amca'dan bir hafta sonu aldigimiz fotograflara bakinca, babamin ormanda gecirdigi gunler hakkinda kurdugum hayaller azalidrdi. jean sortu, cizgili tisortu, uzerine giydigi abuk yagmurlugu ile arkasina yesillikleri alarak derenin uzerindeki kaygan olmayan koca taslarda poz veren bir adam. agaclarin arasina bakardim ve hic ayi ya da zurafa goremez, hayal kirikligina ugrardim. yine de, kardesimle babamin donusunu sabirsizlikla bekler, butun bos vakitlerimde anneme babamin ne zaman doncegini sorardim. gencken cok sinirli ve bakici bir kadin olan annem donuk cevaplar verirdi. ama bazen oturmus kendi kendine agladigini gorurdum. o zaman annemin aslinda babami cok ozledigini anlardim.

mubagala sanati, bizim ailenin en sevdigi sanat dalidir. her aile ferdi baslarina gelen olaylari, gorup sevdikleri ya da tiksindikleri ya da asla ve asla tasvip etmedikleri olaylar oyle enteresan bir kurguda abartidi ki, siz de orada olsaydiniz agziniz acik dinlerdiniz. ve bu sanat dalinin onde gelen temsilcilerinden babam, her dag macerasinin ardindan abartidan catlayan hikayeler anlatir, kardesim ile beni soke ederdi. uyumadan once, nasil firtinanin ciktigini, cadirin ucuverdigini, uzerlerini kari kapladigini, az kalsin donarak oleceklerini ama bir anda 130 yasinda yasli bir teyze ile 132 yasinda amcanin gelip onlari nasil kurtardigini dinlerdik. "130 mu? ben henuz 3 yasimdayim." yorumunu yapardi kardesim. babam da "evet, 130. cunku onlar gercek tereyagi yiyorlar. gercek oksijeni soluyorlar." derdi.

kar yumaginin icinde kalmis uc adamin yaslilar duo'su tarafindan nasil kurtarildigini hayal etmeye calisirdim. teyze ve amcanin elbette bastonu olmaliydi. yanaklari cokmus, yuzleri kiris kiris, parmaklari ahac koku gibi. tipinin icerisinde yuruyorlar. babamlar ise bagiramiyor cunku eger bagirirlarsa cig duser. birden yasli amca, lazca-rumca karisik "ayise, ela, hay mutxa on" diyor. ayise "hey mutu varon badiskimi" diye cevap veriyor. sonra da orada bir sey mi var, bir sey mi yok diye bes dakika tartisiyorlar. sonunda yasli teyze sirtindaki bin kat battaniyemsi sey atiyor ve kari eselemeye basliyorlar derken o da nesi, babamin plastik cizmesi. oley. babamlar kurtuluyor. yasli amca ve teyze onlari evlerine goturuyorlar. icerisi sicacikmis. zemindeki tahtalarindan arasindan bakinca sarp yamaci gorebiliyormussunuz. babamlar atesin etrafinda isiniyor,, yasli teyzenin ikram ettigi simsicak ekmek ve tereyagindan yiyiorlarmis. sonra birden babamin arkadaslarindan harun amca titremeye baslamis. alnindan boncuk boncuk sular akiyormus. yasli amca ona yuzyillik bir ilac vermis de iyilesmis. o geceyi orada gecirmisler. ertesi gun, ayrilmislar. babam giderken fotograflarini cekmis ve onlara yollayacagini soylemis. ama adreslerini almadigi icin zarfin arkasina sadece yasli amca ve teyze. kackar daglari yazmis. postaci onlari bulamamis.

"ben gordum fotograflarini, abla. o kadar yaslilar ki sanki uflesem toz olup ucucaklar. gozleri iceriye kacmis."dehsetle babama baktigimi hatirliyorum. "sacmalama, gozleri iceri kacmamis. yasliliktan o. hadi uyuyun artik."

o gece ruyamda cok yaslandigimi ve gozlerimin icime kactigini gordum. o kadar icime kacmisti ki taa mideme inmisti. ama mide asitlerim gozlerimi yemek sanip eritmeye calistigi icin ruya bir anda kabusa dondu ve cok agladim. annemin ve babamin yanina uyumaya gittim. yagmur taneleri ince camlara vuruyor, sobanin tavana yansittigi isik koridorun sonunda gorunuyordu. yanan odunlarin feryatlarini duyabiliyordum.

No comments:

Post a Comment