Friday, November 11, 2011

iyilik, kotuluk, sen ve ben. yazarina degil, bu kitaba saygi duyuyorum.

voyage au bout de la nuit yani gecenin sonuna yolculuk, celine'nin insan nefretinin dunya edebiyatina caktigini bir civi ve ben bunu sayiklamaktan yoruldum. tipki, insanin ozunde "iyi" oldugunu soyleyen ve gelecegi utopya olarak tasarlayan zihinlere suphe ile yaklastigimi soylemekten yoruldugum gibi.


iyiligin, esit sartlarda insa olunan bireylerin benzer durumlara verdigi tepkilerin kamuoyu onunde degerlendirilmesi sonucu ortaya cikan kurallar cervevesinde kabul edilen degerler butunu olmadigini biliyoruz halbuki. postmodern safsatanin da bundan faydalanip modernligin bagirsaklarini destigi gercegini de inkar eden yok. peki o halde, eksimis devlet dairesi mobilyalari kokusundan muzdarip klasik modern algiyi ve butun o mobilyalari kirip dokmek sureti ile paramparca eden ve fakat tam da onlarin parcalarini kullanarak yeniden tasarlayan ve ardindan lake boya ile cilalayan postmodernizm de vaktini tamamladigina gore, artik eski bilgiler isiginda yeni seyler soylemekten kurtulmamiz gerektigine dair donemlere acilmamiz ve butun algilarimizi zorlamamiz gerekmiyor mu? belli ki, yazinin bulunusu ile milattan once 4000 kusur yilindan baslayan ilkcag'dan gunumuze gecen surecte insanoglunun basina gelen en kotu sey, sahip oldugu seyleri iyi sanmasi, ve bu yuzden de muhafazakarligi bir erdem olarak gormesi. halbuki iyi, hicbir zaman sahip olmadigindir. ve iyilik, ozunde cok basit bir sey olmasina su ana dek deneyimleyemedigin iyiler butununden baskadir. bir cok kahramana haksizlik ettigimi dusunebilirsiniz. ya da iyi olan bir suru insan oldugunu soyleyebilirsiniz. evet, haklisiniz. cok fazla iyi insan vardi, var ve hep olacak. ama yetmiyor. ve bu cok aci.






celine'nin fasist olduguna dair kanitlar var. tipki heiddegger gibi celine de nazilerle isbirligi yapmis. galiba 2. dunya savasi doneminde yasayip nazilerle isbirligi yapmayan avrupali kalmadi. olenler disinda. bir de sonradan ortaya cikan yahudi dusmanligi var ki, israil devleti'ne dusman olmanin fasizm oldugu da tartisiliyor bir suredir, hepimizin de bildigi gibi. acikcasi, butun nazi isbirlikciligine ragmen celine'nin fasistligine suphe ile yaklasiyorum. ciddi boyutta misantropist oldugu bir gercek fakat. eskiden misantropi de fasizm icin yeterli idi. bu yuzden gecenin sonuna yolculugu ergen bir marksistken elime aldigimda hoslandigim solcu cocuk "ah o adam fasist" deseydi muhtemelen hayatimin sonuna kadar celine okuma cesareti bulamyacaktim. neyse ki mimar sinan universitesi'nin postmodern dehlizlerine kosuverdim de lackaliklardan lackaliklarda costum.






erken sosyoloji donemlerimde, eski istiklal caddesinde gecirdigimiz siradan gunlerden birinde yine azra ile o koftecide yemek yemis, evlere donuyorduk. fransiz kultur'un onunde celine hakkinda bir panelin olacagi yaziyordu. meraklanip internetten edindigim bir kac kirik dokuk bilgi ile kendimce tavir aldigimi hatirliyorum. hisli edebiyat sever, cakma solcu, uc bilgiyi kelimelerle sisirip satan ergen beynimi sikiyim afedersiniz. yine okumadim celine'yi o donemde iyi mi. neeee? fasist mi? hangi fasizm ve idiyot. uc kurusluk beyninde neye tavir aliyosun. ac bi oku. olmaz fasist ve kotu. ben marksist ve iyiyim. insan gencken cok budala olabiliyor. ve cogumuz budalaliklarimizdan ders almadan geberip gidiyoruz. tipki bu yazida da oldugu gibi, her lafimizda guya birilerine laf sokuyoruz, tas atiyoruz, sacma sapan haller. sonra da iyiyiz. biz iyiyiz, onlar kotu. ustelik kotuluk kategorileri yetmisbinsekizyuze ayriliyor. bariz kotuler, sinsi kotuler, buyuk kotuler, politik kotuler vs. tek satirini okumadigin bir kitabi nasil kotu oldugu gerekcesiyle gormezden gelirsin be salak. ogreniyorum iste gunluk, zaman gectikce, senin gibi. herneyse.






sonra bir gun gecenin sonuna yolculuk'u okuyup, celine'ye ne kadar yakin hissettigimle basbasa kaldim. cirkin dunyanin ahmak insanlarinin oyunlarina ben de boyle bakiyordum. savas igrenc bir seydi. fakat savas savas dis gucler, bir takim dinozorlar veya bilmedigimiz formlar tarafindan cikarilmiyordu ki. savas insanlar tarafindan cikariyordu. tipki, kotuluk gibi. game of thrones'daki karakterler ahmakliginin bedelini olumle oduyordu. george rr martin, onca caba ile insa ettigi karakterlerinin gozunun yasina bakmiyor, kellesini kolayca ucuruyordu. ustelik butun o iyi ve yumusak kalpli ve keske olmese dedigimiz karakterlerdi bunlar. celine ise, masumiyetini yitirmedigini iddia eden kimsenin kalmadigini soyluyor ve savasin orta yerinden bildiriyordu. cok acimasiz oldugu asikar. celine'nin dilinde ask bile mide bulandirici bir sey olabiliyor ama bir saniye diyorum kendime, ask hem en guzel sey hem de nasil bu kadar irite edici. ben de bazen durup dururken ulan siz de sevgiliyiz, birbirimizi cok seviyoruz diye geziyorsaniz, siciyim sevgiye-aska demiyor muyum? evet, diyorum. bu beni kotu bir insan mi yapiyor? hayir yapmiyor. ve ben bunu anladigimda robinson coktan sunlari soylemisti kendisine asik oldugunu soyleyen kadina:






bil ki her şey midemi bulandırıyor benim ve tiksindiriyor beni. sadece sen değil!...her şey!... özellikle de aşk!...seninki de en az başkalarınınki kadar... senin şu yaratmaya çalıştığın duygularla dolu şey var ya, onun benim gözümde neye benzediğini söylememi ister miydin? o şey tam da helanın içinde sevişmeye benziyor! beni annadın mı şimdi?... madem öğrenmek istiyorsun söyleyeyim, sana yapışıp seninle kalmam için gidip bir yerlerden bulduğun lakırdılar var ya, onları ben hakaret olarak algılıyorum hakaret... üstelik sen bunun farkında bile değilsin ve farkında olmadığın için esas namussuz sensin.... ayrıca mide bulandırıcı biri olduğun da aklının kıyısından geçmiyor senin değil mi!... başkalarının sıçtığı palavraları ağzına sakız etmek seni tatmin etmeye yetiyor!... bu sana yeterli geliyor çünkü başkaları sana aşktan daha iyi bir şey olmadığını anlatıp durdular,bu numarayı hem herkesin hem de her seferinde yutacağını söylediler... ama işte ben çıkıp diyorum ki: bok yesin orta malı aşk!... duydun mu? sökmez bana kızım... sökmez o tiksindirici aşklar!... yanlış adama çattın!...yanlış zamanlama seçtin, geç kaldın! artık yemezler, işte bu kadar!... işte bu yüzden bu kadar esip gürlüyorsun!... sen dünyada bu olup bitenin göbeğinde ille de sevişmeye çok mu heveslisin yani?... bütün bu gördüklerimizin!... yoksa hiçbir şey görmüyor musun?... ama bence esas mesele umursamıyor olman!... romantik kadın ayakları atıyorsun ama aslında ender bulunan cinsten canavarsın sen... kokuşmuş et mi istiyorsun? aşk sosuna bulanmış?... miden kaldırıyor mu?... benimki kaldırmıyor!... eğer burnuna hiç kötü koku gelmiyorsa ne mutlu sana! demek ki senin burnun tıkalı! insanın midesinin bulanmaması için sizin gibi hödük olması gerek... seninle beni ayıranın ne olduğunu mu merak ediyorsun?...söyleyeyim, seninle beni ayıran, koskoca bir hayat var be...daha ne olsun istiyorsun?






bu paragrafi ilk kez okudugumda hayatimda karsilastigim en acimasiz karakterle basbasa kaldigimi dusunmustum. boyle insanlar ve asiyorlar da ustune ustluk. agladigimi hatirliyorum. kendi asklarim ve sevgilerim gozumun onunden gecti cunku ask, en saf ve temiz duydu idi ya yani. iste oyle degil. elbette celine'nin tasavvur ettigi gibi de olamaz. yazar sanki biraz abartmis! ama hakikaten, o cocuksu onu da, bunu da istiyorumculuklar, sev beni sev beni diye oynanan oyunlar falan son kertede o kadar mide bulandirici ki, bu noktada iyiligin ozunu teskil eden sevgi de anlamsiz ve icinde yasadigimiz dunyada her sey son derece ahmakca. peki her seye ragmen neden bitmiyoruz? celine'nin bu soruya cevabi var mi?




zizek'in var ama. her sey yavas yavas oluyor. ama tarih perspektifinden bakinca aslinda o yavas sandiklarimiz birer devrim. insanoglu cirkin ve ahmak ama duzelecek ya da/yoksa olecegiz.


No comments:

Post a Comment